NEFES...



         Serumun son damlası da damarlarına karışmıştı. Yine ölümden dönmüştü Ömer. Taburcu olma vaktiydi onun için. Hasta bakıcı koluna girip tekerlekli sandalyeye oturttu yaşlı Ömer’i. Hastanenin koridorlarından geçip huzurevi görevlilerine teslim etti.

          Karısını yaklaşık yirmi yıl önce kaybetmişti. Bir kızı vardı Ömer’in ve o da şehir dışında yaşıyordu. Kızı her ne kadar kalması için ısrar etse de Ömer kabul etmemişti. Sığıntı gibi yaşamak ona göre bir şey değildi. Huzurevine geldi. Görevliler yardımıyla yatağına uzandı. Burda huzurluydu. Ama ara sıra Leyla gelmese aklına ne iyi olurdu.

         Hiç unutamıyordu Leyla’yı. Bembeyaz gelinlikler içinde alışı hala dün gibi hafızasındaydı. Aklına gelir o gençlik yılları bir iki damla gözyaşı dökerdi. Büyük aşkı Leyla artık yoktu. Dört duvar arasında geçecekti kalan ömrü. Leylasız yaşamak zaten her gün ölümden beterdi. Anılarla yaşıyor anılarıyla ölecekti. Son nefesini vermeyi Leyla’ya kavuşmayı hayallerdi hep.

        Uykuya dalmıştı bir gece. Bir ışık parlıyordu. Leyla belirdi uzaklardan. Koşa koşa Leyla’ya yaklaşıyordu. Leyla bembeyaz elbise giymiş saçları dalga dalga omuzlarından dökülüyor Ömer’e bakıp gülümsüyordu. Ömer koştu rüyasında tam kavuşacaklardı ki ayaklarının altında bir dipsiz kuyu belirdi ve hızla içine düştü.

         LEYLAAAA! Diye uyandı. Sağına soluna baktı Leyla yoktu. Gözyaşları belirdi yanaklarına akarken. Leyla’ya kavuşurken düştüğü o dipsiz kuyu aldığı nefesti. Son nefesi verse kavuşacaktı Leyla’sına. Arandı durdu birşey yapmalıydı. Leylasız olmuyordu. Oda arkadaşı Ahmet’in cebinden bir sigara alıverdi habersiz. Yaktı bir nefes çekti. İki üç dört derken ciğerleri patlatırcasına öksürmeye başladı. Nefes alamaz olmuştu. Boğuluyordu adeta. Görevliler yetişti yarı baygın haldeki Ömer’i  apar topar hastaneye kaldırdılar.

         Başucundaki defibilatörün sesi ile ayıldı. Hastanede yatıyordu yine.  Tam Leyla’ya kavuşacakken yine dipsiz kuyuya düşmüştü. İçi acıyordu. Sonra bir el sıcaklığı hissetti elinde. Gözünü yavaşça yana çevirdi. Mertti bu. Torunu gelmişti. Yanındaydı. Gülümsedi çok özlemişti onu. Konuşamıyordu nasılsın diyemiyordu ve sohbet edemiyordu. Onlarca kilometreden gelen torununa bir merhaba diyemiyordu. Doktor geldi ‘ Ömer amca yine yaptın yapacağını. Öldüreceksin kendini birgün’ dedi ve ‘ hadi yine iyisin taburcu oluyorsun’ dedi ve gülümseyerek çıktı.

          Ölüm sessizliği vardı beyaz mermerlerin arasında. Sadece rüzgarın otların arasında geçerken çıkardığı hışırtılar duyuluyordu. Ayak sesleri bozdu bu sessizliği. Ömer tekerlekli sandalyede oturmuş torunu iterek mezarlıkta ilerliyordu. Biraz yürüdükten sonra mezarın başında durdular. Mezar Leyla’nın mezarıydı. Ömer ayaklandı mezarın yanına oturdu. Başını yasladı mermere. Bir nefes daha çekti son nefesi olması umuduyla. Gözünden iki damla yaş süzüldü ve Leyla’sına kavuşma ümidiyle gözlerini yere dikti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CENNETTEN GELEN KOKU...

Mucizem

DALGA...