RÜZGAR...



      ‘BİR TANE SU ALABİLİR MİYİM?’ Dedi arkası dönük büfe çalışanına. Alper dolaptan suyu çıkardı ve arkasını döndü ve şaşkınlıkla dondu kaldı. O simsiyah gözlerin bakışları arasında alnından vurulmuşa döndü. Tam dokuz yıl olmuştu onu görmeyeli.

        Suyu titrek elleri ile uzattı kıza. ‘Buyurun hanımefendi’ diyebildi. Kız teşekkür edip arkasını dönüp gitti. Alper bu siyah gözleri tekrar görmenin heyecanı içindeyken kız nasıl olur da onu tanımamıştı. O zamanlar 14 yaşındaydı ikisi de Alper çok değişmişti zamanla. Sakalları gürleşmiş saçları o lise çağındaki gibi değildi artık. Kumral dalgalı saçları ve hafiften uzun bıraktığı kirli sakalları ile çok uzaktı o lise zamanlarından. O güzel gözlerin etkisiyle eli ayağına dolaştı tüm gün Alper’in. Akşam olmuştu ve Alper koşar adımlarla eve gitti ve en deli çağındaki büyük aşkını tekrar görmenin heyecanıyla içi içine sığmıyordu.

        ‘ İyi akşamlar Anne!’ Diyip alelacele odasına gidip bilgisayarını açtı. LİSE HATIRALARI yazan klasörü açıp Aslı ile yaşadığı o güzel günlerin ölümsüz anlarına baktı. Gözleri dolmuştu. Ne çok zaman geçmişti üzerinden. Babasını kaybettikten sonra Antalya’ya yerleşmişti annesiyle ve küçük bir büfe işletiyordu sahilde. Bütün anılar tekrardan geçiyordu gözlerinin önünden. Öyle özlemişti ki o güzel gözleri. Doyamadan ayrılmışlardı.

         Astsubay kızı olan Aslı o yıl babasının tayini nedeniyle Mardin’e gideceklerdi. Ayrılması pek zor olmuştu Alperden. Yarım kalmıştı hikayeleri. Belki de bir daha hiç kavuşamayacaklardı. Öyle sanmışlardı. Antalya’nın sıcak ikliminde buluşmuştu dokuz yıl sonra bu hikaye. Alper kırmızı kalpli hediye kutusunu çıkardı. İkisinin de baş harfinin olduğu bir bileklik hediye etmişti Aslı. Hemen çıkardı koklayıp öptü ve bileğine taktı. Biliyordu yarın yine gelecekti.

         Sabah hemen büfeyi açtı Alper. Gözleri fal taşı gibi açık etrafı süzüyordu. Her suret Aslı olmuştu sanki. Köşeden çıkagelen her kişi sanki Aslı geliyor gibi yüreğinin çarpmasına neden oluyordu. Öğlen olmuştu gelen yok. Akşam oldu gelen yoktu... yıkılmıştı resmen delikanlı. Sanki hayal görmüş gibiydi. Tıpkı lise zamanındaki gibi bir vardı bir yoktu...

         Yıkılmıştı Alper. Umutları yine yıkılmış, yine yalnızlığın dipsiz kuyusuna düşüyordu. Gece yarısı olmuş artık kapatıyordu büfeyi. Işıkları kapattı ve tam çıkacaktı ki o muhteşem suret belirdi öteden. Dünyası aydınlanmıştı Alperin. Işık saçan güzelliği gördü ve tekrar açtı büfenin ışıklarını. Alper iki elini tezgahın üstüne koymuş ve yarım kalan aşkının gelişini seyre dalmıştı. ‘Bana bir Marlboro verir misiniz?’ Dedi Aslı. Aslı Alperden ayrıldıktan sonra sigaraya başlamış ve tek dert ortağı olmuştu. Sigarayı bileklik taktığı eline alıp kıza uzattı. Simsiyah gözleri bilekliğe eriştiğinde dizleri çözüldü kızın. Bakakaldı öylece. Oydu tam karşısında ve aralarında sadece bir nefes mesafe vardı. ‘ALPER!’ Dedi titreyen sesi ile. Alper sigarayı atıp Aslı’nın ellerinden tutuverdi. Gözyaşlarına boğuldu ikisi de. Alper hemen büfeyi kapattı ve Aslı’nın kollarına atılmanın ve ona tekrar sarılmanın verdiği mutlulukla sıkıca sarıldı yarım kalanına. Elinden tuttu yürümeye başladılar. Az ilerde kumsala ulaştılar ve ay ışığının yer yüzündeki yansıması ile sohbete daldılar. Ne çok özlemişlerdi birbirlerini. Hafif bir rüzgar esti denizden ve Alper uzaklara daldı. Aslı’nın saçları yüzüne ve omuzuna dağılıyordu. Alper mutluluk içinde Aslı’nın kokusu ile uçsuz bucaksız tıpkı sevgisi gibi sonsuz denizi seyre daldı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CENNETTEN GELEN KOKU...

Mucizem

DALGA...