ZİFİRİ...




     Adım adım ilerliyordu sokaklarda. Taş kaldırımlardaki ayak sesleri inliyordu menekşe dizili duvarlarda. Ellerini dizine kadar inen paltosunun cebine koymuş, başı yerde ıslak kaldırımlarda yansıyan ışıkları seyre dalarak ilerliyordu. Yolun sonu yoktu hayallerinde. Daha yirmili yaşlarının ortasındayken nedendi bu tükenmişlik? Nedendi bu kaçış?

     Yorgundu yüreği, taşı sıksa suyunu çıkarır bedenine inat. Gökhan yalnızdı, yalnızlıktı onu bu hallere getiren. Duygularını yüreğinde hissedecek, her saniyesine anlam katacak biri yoktu. İçten içe yanıyordu yalnızlık kazanında yüreği. Gökhan kaldırımda bir bank bulup oturmuştu. Sanki bir çığlık kopuyordu derinlerden...

     Bir araba yanaştı az ilerisine. Arabada bir feryat kopuverdi. Kapısı açıldı ve gözyaşlı bir genç kadın indi. Hayalleri yıkılmış bir insana ne yapabilirdi ki? Gözyaşını nasıl dindirebilirdi ki? Kimdi ki? Canan gözbebeklerinde belirdiği an sanki o karanlık cadde cennet bahçesi oldu. Güneş gibi doğmuştu gözlerine. Bahar sabahı gibiydi kokusu. Gökhan ne yapabilirdi ki? İlk kez gördüğü kıza...

       ‘ÜZÜLME’ diyebildi Gökhan yanından geçen kıza... Altın gibi sarı saçları savruldu, masmavi gözleri kocaman açıldı ve bu içine baba şefkati gibi gelen sese yöneldi. Badem gibi gözlerini gördü. Bu hiç görmediği gözleri bu hiç duymadığı sesi bir anda benimsemişti.

       Canan evlilik hayali ile kandırılmış bir kadındı. Biraz evvel de kaldırıldığını farketmiş, hayalleri yerin dibine girmiş genç kızlardan biriydi. Sarı saçları ve mavi gözleriyle şaşkın halde Gökhan’a bakıyordu. Gökhan içinden ‘ne yaptın sen?’ Diye kendine söyleniyordu. Boğazına nefes düğümlendi ve ruhu bedeninden çıkabilirdi ama ağzından bir kelime çıkamazdı. Hayatında böyle bir güzellik gördüğünü hatırlamıyordu.

       Sadece birbirlerine bakabiliyorlardı. Bir bağrış koptu Canan’ın indiği arabadan ve o müptezel küfürler savurarak Canan’a doğru geliyordu. Canan korkudan ne yapacağını şaşırdı ve koşarak gelen müptezele bakarak donmuştu adeta. Öyle öfkeli geliyordu ki Canan’ı öldürebilirdi. Gökhan tam o anda öyle bir yumruk patlattı ki genç adeta cansız yatıyordu yerde. Yumruk sanki o gence değil de tüm yalnızlığındaydı. Canansız geçen onca zamandaydı. Kolundan tuttuğu gibi Canan’ı ordan uzaklaştırdı.Koşar adımlarla sokakların karanlıklarına karıştılar. Bir köşe başını döner dönmez durdular. Gökhan olayı anlamak için neler olduğunu sormuştu. Kız da anlatmaya başlamıştı..

        Murat iş yerine gelen müşterilerden biriydi. Zamanla çalmıştı yalanlarla kızın kalbini. Canan da kanmıştı onun süslü sözlerine. Konu evlenmeye gelince de kızı hep geçirmişti. Canan da evlilikten kaçtığı için ayrılmak isteyince çılgına dönmüştü. Gökhan öyle miydi oysa? O gözlerde neler bulmuştu aslında. Hayatındaki renk renk sanki Canan’ın gözlerinin mavisiydi...

        Canan koşmak istedi Gökhan’ın gözlerindeki zifiri karanlığına. Gökhan uçsuz bucaksız deniz maviliğinde boğulmak istedi Canan’ın gözlerinde. Tuttu elinden Canan’ın karanlık sokaklardan adım adım uzaklaştılar aydınlık sabahlara...

   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CENNETTEN GELEN KOKU...

Mucizem

DALGA...