BAHAR...

     Bahar kokusu doğaya sinmiş ısınan toprak gökyüzüne buharlar yükseltiyordu. Otlar yeşermeye başlamıştı. Çiçeklerin açması an meselesiydi. Doğa tüm güzelliğini sergiliyordu adeta. 

     Ellerini iki yana açarak başını yukarı kaldırdı ve tertemiz memleket havasını teneffüs etti. Tepeleri aşmış ormanlık alanın seyreldiği o yamaçta kasabayı kuşbakışı gören bir kayanın üzerine oturdu. Doğup büyüdüğü o kasabayı seyre daldı.

      Ne günler geçirmişti bu kasabada. Ne güzel anılar, ne güzel dostları olmuştu. Kim bilir şimdi o dostları nerde ne yapıyordu. Hepsi evlenmiş mutlu mesuttur diye temennide bulundu. 

      Annesinin ölümünü düşündü. Kanserden nasıl can verdiğini, o inlemelerini getirdi aklına. Zeynep vardı. Bahar'ın en yakın arkadaşı can dostuydu. Ali vardı. Çocukluk aşkı hiç bitmeyen sevdası Ali...

      Gözünden bir damla yaş süzüldü. Tek başına büyümüş, annesini onbir yaşında kaybedişi, Ali'yle mutlu sona erişmeyen hikayesi onun içinde bir burukluğa neden oldu. 

      Ali köyün en zengin adamının oğluydu. Bahar ise gariban babanın gariban kızı. Evlilik olması imkansızdı. Ali yaşı eriştiğinde babasına Bahar ile evlenmek istediğini söylemiş, babası da Ali'yi reddetip onu yan köyden zengin bir adamın kızıyla derhal nişan yapmıştı. Bahar bu duruma çok üzülmüş ve babasına okuyup doktor olmak istediğini söylemiş ve babası da kızının isteğini yerine getirmek için köydeki tüm tarlaları satıp İstanbul'a yerleşmişlerdi.

     Baba İstanbul'da bir fabrikada çalışmaya başlamış ve kızının okul hayatı sürmesi için çabalamış didinmişti. Bahar liseyi başarılı bir şekilde bitirip üniversite sınavına girmiş ve İstanbul üniversitesi tıp fakültesini kazanmıştı. Hayalleri gerçek oluyordu. Muhteşem bir kariyerin ilk adımını atmış olmanın mutluluğunu yaşıyordu.

   6 yıllık eğitimin ardından mezun olan Bahar Tıp Fakültesi kariyerine başlamıştı. Onkoloji bölümünde uzmanlık aldıktan sonra saygın bir doktor olmuştu. Babası yaşlanmış kardeşleri okula gidiyor Bahar ise onlara bakıyordu. Evlenmemiş ve hayatını annesinin hayatına mal olan kanserle mücadele ve ailesinin refahı için adamıştı. 

    Bir cuma akşamı eve çok yorgun gelmiş ve uykuya dalmıştı. Rüyasında o çocukluğunun geçtiği kasabayı görmüş Ali ile evli mutluydu. Köyde mütevazı bir hayat sürüyorlardı. Çocukları vardı.

    Uykudan uyandığında farketti gerçekleri.  Haftasonu iki günü vardı kimseye haber vermeden alelacele çıkıp kasabasına gitmişti. Öğle saatlerinde ulaşmıştı. Arabasını kasabanın aşağısına bırakıp adım adım yürümeye başladı. Kimse onu tanımıyordu. Orta yaşta olanlar artık yaşlanmış karşılaştığında zar zor hatırlıyordu. 

     Ali'nin evini buldu. Uzaktan baktı ki Ali traktörle uğraşıyor karısı da çardak temizliyordu. Seyretti bir süre, duygulandı sonra uzaklaştı ordan. Zeynep'in yanına geldi. Gece onda kaldı ve dertleşip sohbet ettiler. 

     Sabah güzel bir köy kahvaltısı yapıp yola koyulacaktı. Zeynep'le vedalaşıp yola çıktı. Yürüdü o tarlaları, gezdikleri ormanları aştı ve yamaca ulaştı. Seyretti bütün kasabayı. Gülümsedi...

Kaderinin peşinden koşmuş yoksul bir kız çocuğu değil başarılı bir doktordu artık...


    


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

CENNETTEN GELEN KOKU...

Mucizem

DALGA...