ENKAZ

 


 İşten gelmiş yemeğini yedikten sonra kanepeye uzanıp eşinin getirdiği çayı içecekti. Televizyonda haberleri açmış memlekette olan biteni izliyordu. Yorgundu birkaç saat eşi ve iki çocuğuyla zaman geçirip uyuyacaktı.
   İbrahim kırklı yaşlarında, on yaşında oğlu dört yaşında kızı vardı. Orta gelirli sakin bir ailenin emektar reisiydi. Eşiyle ve çocuklarıyla vakit geçirmekten son derece keyif alıyordu.
    Karısı diğer kanepede oğlunun ödevlerine yardım ediyor, İbrahim de kızını kucağına almış saçlarını okşuyordu. Herşey sıradan bir akşam olacakmış gibi gidiyordu.
    İbrahim bardağını alıp çayını yudumlayacaktı ki çay kaşığının şıkırtısını farketti. Öyle bir an yaşanıyordu ki şıkırtı yerini dalga dalga sarsıntıya bıraktı bina beşik gibi sallanıyor, bir güç sanki onları yerin dibine çekiyordu. Eşine " yere yat! " diye haykırdı. Saniyeler içinde her yer karanlık toz ve çığlık içinde kaldı. Beton yığınlarının altında kalmışlardı.
    Bina yan yatmıştı. Hatice! diye seslenebildi titrek bir sesle. Küçük kızı kucağında baygın belki de şoktan ses çıkarmıyordu. En azından yaşıyordu
 biliyordu. Hatice ve oğlu Mehmetten ses gelmiyordu. Eşyaların arasına sıkışmış hareket edemiyordu.
    Oğlu Mehmet 'kolum' diye ağlamaya başladı. Kolu kırılmıştı. İbrahim ' oğlum annen yaşıyor mu?' diye sordu. Bilmiyorum baba diye cevap verdi küçük çocuk. Saatler geçmiyordu. Zaman çakılı kalmış gibiydi. Etrafta siren sesleri, çığlıklar yükselmeye başladı. İbrahim bağırarak kendilerini kurtarmalarını istedi. Lakin biliyordu kimse onlara hemen ulaşamazdı. Vücudu bu travmaya dayanamayıp baygınlık geçirdi.
    İs makinaları ve hilti seslerini duyunca irkilerek uyandı İbrahim. Kızı kucağında iniltiler içinde çaresiz yatıyordu. En azından iyiydi kızı ve yanındaydı. Sesler çok yakından geliyordu. Küçük bir ışık bulundukları enkazı doldurmaya başladı. " Burda birileri var" dedi birisi. Daha sonra iki kurtarma personeli önce küçük kızını sonra da kendini dışarı çıkardı. İbrahim ve kızı hafif yaralı enkazdan kurtarılmıştı. Kızına kocaman sarıldı. Eşim ve oğlum nerde? diye sordu. Koştu enkaza eşelemeye başladı elleriyle. Mehmet de kurtarıldı bir saat kadar sonra. Sedyeyle ambulansa konularak tedavi görmek için hastaneye kaldırıldı. Hatice yoktu. Ses de gelmiyordu. Umutları tükeniyordu. Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. On iki yıllık hayat arkadaşı yoktu.
    " Sedye " diye bir bağırış koptu enkazdan. Bir kadın çıkarıldı beton yığınlarının altından. Yüzü kanlar içinde kalmıştı. Haticeydi bu. Ağır yaralanan kadın hareketsizdi. Ambulansa bindirilerek hastaneye kaldırıldı. İbrahim ailesine kavuşmuş fakat ne üzülmüş ne sevinmiş şoktaydı.

   ÜÇ AY SONRA...

   Hatice kafasından yaralanmış yapılan operasyon sonucu sağlık durumu iyiye gidiyordu. Oğlu Mehmet kolu alçıda bir iki aya kalmaz iyileşecekti. Şükretti İbrahim durumuna. Çünkü depremde onlarca insan hayatını kaybetmişti.  sabah taburcu olacak. Devlet tarafından tahsis edilen konteyner kentlerde hayatlarına devam edeceklerdi.
  İbrahim hastaneden ayrılıp kafasını dağıtmak için yürümeye çıkmıştı. Etrafta yüzlerce yıkılmış ev, sönmüş hayatlar gördü. Yürüyüşü mahallesine daha sonra da enkaz haldeki evlerine kadar devam etti.
Enkazı görünce göğsüne bir sızı düştü. Çocukları o evde doğmuştu. Eşini o eve gelin getirmişti. Yıllarca biriktirdiği anılar enkaz olmuştu. Gözünden süzülen yaşları sildi. Buna da şükür deyip arkasını döndü ve ağlayarak uzaklaştı...

     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CENNETTEN GELEN KOKU...

Mucizem

DALGA...