Beyaz tülbenti başında elinde Kur'an oğlunun mezarı başındaydı Zahide. Gözü yaşlı anne oğluna doymamış erken ayrılmışlardı. Kur'an okumayı bitirdi, Fatiha bağışladı ve mezarında biten yabani otları temizledi. Mezar taşını adeta yüzünü okşar gibi okşadı. Hoşçakal oğlum dedi ve salınarak ayrıldı beyaz mermerden yapılmış mezar taşlarının arasından. 2 YIL ÖNCE... Mehmet henüz yirmili yaşlarda zayıf, uzun boylu, esmer yakışıklı bir delikanlıydı. Üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Hukuk okuyordu. Avukat olacaktı. Başarılı bir öğrenciydi. İyi bir avukat olup adalet için mücadele edecekti hayatı boyunca. İyi niyetli, güzel ahlaktan ödün vermeyen örnek bir gençti. Yazın okul biter bitmez memlekete döner, bir iki gün sonra da babasının marangoz atölyesinde işe başlar ta ki okul açılmasına birkaç gün kalana kadar devam ederdi. Mehmet'in Fatma adında bir ablası, kendinden dört yaş küçük Yusuf adında kardeşi vardı. Annesi Zahide, babası kasabanın marangoz Recep ustası. Kusursuz b...
"Çay hazır, gel buyur" dedi Kenan. Aslı gülümseyerek geldi ve masaya oturdu. Sohbet derinlere indi zaman su gibi aktı. Sahile doğru yürümeye başladılar. Kenan bu kasabaya yerleştiği günden beri ilk defa bu kadar huzurlu hissediyordu kendini. Aslı kendinden bahsediyor. Kenan da gizlemeye çalıştığı kötü anılardan uzakta uydurma hikayelerle birşeyler anlatıyordu. "Burda ne işin var" dedi Kenan. Aslı akrabaları olduğunu söyledi. Çok sık geldiğini yaşlı akrabalarının ihtiyaçlarını karşılamak için haftada birkaç kez bu kasabada olduğunu söyledi. Kenan sevinmişti. Çünkü onunla daha fazla zaman geçirebilecek olmanın mutluluğu vardı. Tekrar eve doğru geldiler. Kenan akşam yemeğinde eşlik etmesini teklif etti. Aslı gülümseyerek eğer kendi hazırlarsa kabul edeceğini söyledi. Kenan memnuniyetle kabul etti. Eve geldiler Aslı mutfakta güzel bir akşam yemeği hazırladı. Denize karşı gün batımının kırmızı ışıkları altında akşam yemeğini yediler. Muhteşem bir akşam oluyordu. Kenan...
Adım adım ilerliyordu sokaklarda. Taş kaldırımlardaki ayak sesleri inliyordu menekşe dizili duvarlarda. Ellerini dizine kadar inen paltosunun cebine koymuş, başı yerde ıslak kaldırımlarda yansıyan ışıkları seyre dalarak ilerliyordu. Yolun sonu yoktu hayallerinde. Daha yirmili yaşlarının ortasındayken nedendi bu tükenmişlik? Nedendi bu kaçış? Yorgundu yüreği, taşı sıksa suyunu çıkarır bedenine inat. Gökhan yalnızdı, yalnızlıktı onu bu hallere getiren. Duygularını yüreğinde hissedecek, her saniyesine anlam katacak biri yoktu. İçten içe yanıyordu yalnızlık kazanında yüreği. Gökhan kaldırımda bir bank bulup oturmuştu. Sanki bir çığlık kopuyordu derinlerden... Bir araba yanaştı az ilerisine. Arabada bir feryat kopuverdi. Kapısı açıldı ve gözyaşlı bir genç kadın indi. Hayalleri yıkılmış bir insana ne yapabilirdi ki? Gözyaşını nasıl dindirebilirdi ki? Kimdi ki? Canan gözbebeklerinde belirdiği an sanki o karanlık cadd...
Yorumlar
Yorum Gönder